Kibritçi Kız… En güzel masallar… Sizler için Edebiyat Çocuk ekibi olarak Andersen Masalları kitabında en çok beğenilen masallardan biri olan Kibritçi Kız masalını derledik.
Kibritçi Kız Andersen Masalları
Papatya masalı için tıklayınız.
Çok soğuk vardı; kar yağıyor, akşam karanlığı bastırıyordu. Senenin de son gecesiydi, yılbaşı gecesi. Bu soğukta, bu karanlıkta küçük bir kızcağız yürüyordu sokakta. Başı açıktı, yalınayaktı. Evden çıkarken ayaklarına terlik giymişti giymesine ama bir işe yaramamıştı. Çok büyük terliklerdi. Son defa annesi kullanmıştı onları. Üstelik karşı kaldırıma geçiyordu. Karşısına ansızın, doludizgin giden iki araba çıkınca kızcağız telaştan bu terlikleri de kaybetti. Tekini bir türlü bulamadı, ötekini de bir oğlan alıp kaçtı. Kaçarken de ileride çocukları olunca bu terliği beşik olarak kullanacağını söyledi.
Küçük kız, yalınayak yürüyordu. Minik ayakları soğuktan morarmıştı. Eski püskü önlüğünde bir sürü kibrit vardı. Kibritlerin bir demetini de elinde tutuyordu. Gün boyu kimse kibrit almamıştı ondan, kimse beş para vermemişti. Karnı acıkmış, üşümüş, yürüyordu. Yılgındı. Ürkmüştü zavallıcık! Uzun, sarı saçlarına lapa lapa kar yağıyordu. Bukle bukle ensesine ne de güzel sarkıyordu saçları ama onun bu güzelliği düşünecek hali mi vardı? Bütün pencerelerde ışıklar parıldıyor, sokaklar ne de nefis kaz kızartması kokuyordu! “Öyle ya, yılbaşı gecesi!” diye düşündü kızcağız.
Az ileride iki evin arasında bir köşeye büzüldü oturdu. Ayakcıklarını altına çekmişti ya daha da çok üşüyor, eve gitmeyi de göze alamıyordu. Hiç kibrit satamamış, beş kuruş olsun alamamıştı ki gitsin. Babası döverdi hem ev de soğuktu. Üstlerinde bir çatı vardı sadece.
Koca koca yarıklara saman, paçavra tıkamışlardı ya, yine de rüzgâr giriyordu içeriye. Minik elleri soğukta donuyordu neredeyse. Ah ah, küçük bir kibritin ne çok faydası olurdu şimdi. Demetten bir tane alsa da duvara sürtse, parmaklarını ısıtsa! Bir kibrit aldı, duvara sürttü, bir kıvılcım çıktı ve yandı kibrit. Ilık, parlak bir alevdi bu. Kızcağız, avucunun içine alınca ufak bir lamba oldu. Kızcağız kendini büyük, demir bir sobanın önünde oturuyor sandı. Pirinç madeninden, pırıl pırıldı sobanın süsleri, boruları. Soba alev alev yanıyor, pek güzel ısıtıyordu. Nasıl olur? Küçük kız, ayaklarını uzattı, onları da ısıtmak istedi ama alev söndü birdenbire. Soba yok oldu. Kızcağız, elinde yanmış kibrit çöpünün kalıntısıyla kalakaldı.
Bir kibrit daha yaktı; yandı, parladı alev. Parıltısı duvara vurunca bir tül gibi saydamlaştı duvar. Kızcağız odanın içini gördü. Sofra kuruluydu. Masa örtüsünün beyazlığı göz kamaştırıyordu. Porselen tabaklar çok güzeldi. İçi erikle, elmayla doldurulmuş kaz kızartması buram buram kokuyordu. En güzeli de şu oldu: Kaz, tabaktan aşağı atladı, sırtında çatal bıçak, yerde badi badi yürümeye başladı. Tam da ondan yana, kızcağıza doğru ilerliyordu kaz; birden kibrit söndü, kalın soğuk duvardan başka bir şey görülmez oldu.
Bir kibrit daha çaktı. Şimdi pek güzel bir yılbaşı ağacının altında oturuyordu. Geçen seneki yılbaşı gecesinde, o zengin tüccarın evinde cam kapıdan bakarak gördüğü ağaçtan daha büyük, daha güzeldi bu ağaç. Yeşil dallarında yüzlerce mum yanıyor, vitrinlerde gördükleri gibi alacalı bulacalı süsler, oyuncaklar, yukarıdan ona bakıyorlardı. Yavrucak, ellerini havaya kaldırdı birden söndü kibrit. Birçok yılbaşı mumu alev alev yukarılara çıkıyor, ışıl ışıl birer yıldız oluyordu. Derken, yıldızlardan biri kaydı, gökyüzüne uzun bir alev çizgisi çekti.
“Şimdi birisi ölüyor!” dedi küçük kız. Kendisine karşı tek iyi insan ama şimdi ölmüş olan büyükannesi söylemişti bunu. “Bir yıldız düşerse bir insanın ruhu göğe yükselir, Tanrı’ya kavuşur!” demişti.
Küçük kız, duvara bir kibrit daha sürttü, aydınlandı çevre. O aydınlıkta kızcağız, büyükannesini gördü. Ne kadar nurlu, şefkatli, sevimliydi büyükannesi. “Büyükanne!” diye seslendi küçük kız. “Beni de al, yanına! Biliyorum, kibrit sönünce sen de yok olacaksın. Sıcak soba, güzel kızartma, büyük yılbaşı ağacı nasıl kaybolduysa sen de öyle kaybolacaksın.”
Küçük kız telaş içindeydi. Ne kadar kibrit kaldıysa hepsini peş peşe yaktı. Büyükannesinin gitmesini istemiyordu. Kibritler öyle parladılar ki her taraf gündüz gibi hatta gündüzden de aydınlık oldu. Büyükannesi, evvelce hiç böylesine güzel, böylesine büyük olmamıştı. Küçük kızı kollarına aldı, havaya kaldırdı. Aydınlık, mutluluk içinde beraberce göklere yükseldiler. Göklerde ne soğuk vardı ne açlık ne korku. Tanrı katına çıkmışlardı.
Fakat sabahın soğuk saatlerinde evin köşesinde oturmaktaydı küçük kız. Al aldı yanakları; dudaklarında bir gülümseme vardı. Yılın son gecesinde donarak ölmüştü. Yeni yılın ilk sabahı küçük ölünün üzerine doğdu. Hemen hepsi yanmış, bir demet kibritle oracıkta oturuyordu kızcağız. “Isınmak istemiş,” dediler. Ne güzel şeyler gördüğünü, büyükannesinin yanında yeni yıla ne kadar mutlu, sevinçli girdiğini kimseler bilmedi.