Utanılan Çocuk Dostu isimli öykü… Kısa öyküler, çocuk hikayeleri, en güzel hikayeler… Sizler için Edebiyat Çocuk ekibi olarak Gönül Açan Öyküler kitabında en çok beğenilen hikayelerden olan Utanılan Çocuk Dostu hikayesini derledik.
Utanılan çocuk dostu
Hayalleri kaçırmak öyküsü için tıklayınız.
Küçük çocuğumuzla birlikte lokantaya girmiştik. Tek çocuklu aile bizdik. Çocuğumuzu mama sandalyesine oturttum. Etraftaki herkes, bir yandan sohbet ediyor bir yandan da yemeklerini yiyordu. Ufaklık birden sevindi ve heyecanla; “Merhaba!” dedi. O tatlı, minik ellerini önündeki masaya vurmaya başladı. Gözleri parlıyor; kıkır kıkır gülüyordu.
Etrafa bakındım. Bu sevincin kaynağını gördüm ve çok şaşırdım. Sırtında eski-püskü paltosu olan biriydi gördüğüm. Ayakkabısı patladığından ayak parmakları önden sarkıyordu. Bıyıkları öyle uzamıştı ki; dudakları görünmüyordu. Yüzü çok buruşmuştu. Kıyafetleri ise kir-pas içindeydi. Adam; “Merhaba tatlı bebek, merhaba minik delikanlı! Merhaba!” diyerek ellerini birbirine çarpıyordu. Eşimle birbirimize baktık. İkimizde ne yapacağımızı düşünüyorduk. Öte yandan çocuğumuz ona gülmeye ve sevinçle karşılık vermeye devam ediyordu.
Lokantadaki herkes, bir bizim halimize bir de adama bakıp duruyordu. Böyle bir adam bebeğimi rahatsız ediyordu. Yemeğimiz geldiğinde adam yine devam edip lokantanın ta öbür ucundan bağırdı:
“Sen büyüdün de kurabiye mi yiyorsun! Peki, kurabiye canavarını biliyor musun? Minik dostum kurabiye canavarını da biliyormuş!” diyordu bu defa da.
Çocuğumuz dışında kimse yaşlı adamın sempatik olduğunu düşünmüyordu. Üstelik adamın sarhoş olduğu her hâlinden anlaşılıyordu. Kocam da ben de çok utandık. Yokmuş gibi davranarak yemeğimizi yedik. Çocuğumuz ise gözünü yaşlı adamdan ayırmıyor; ona türlü türlü sevimlilikler yapmaya devam ediyordu. Sonunda yemeğimizi bitirdik ve lokantadan çıkmak için hazırlandık. Eşim hesabı ödemeye gitti ve bize park yerinde beklememizi söyledi. Yaşlı adam ise tam da bizim durduğumuz yer ile kapı arasında oturuyordu. Bense içimden dua ediyordum:
“Allah’ım, ne olur bu adam bana ya da çocuğuma bir şey demeden sağ salim dışarı çıkabilelim.”
Adama yaklaşırken, nefesinin kokusunu almamak için başımı diğer tarafa çevirdim. Ben çevirdim çevirmesine; ama çocuğum ona doğru eğilerek kollarını uzattı. Tam olarak, onu kucağına almasını istiyordu yaşlı adamdan. Engel olmaya çalıştıysam da yaşlı adamın kucağına attı kendisini.
Yaşlı ve pis kokan haliyle per perişan görünen o adamla benim minik bebeğim nasıl da sevgi dolu oynuyorlardı! Güven içinde sevgi dolu bir şekilde başını adamın omzuna dayadı. Birdenbire adamın gözlerinin kapandığını ve yanaklarından aşağı yaşlar süzüldüğünü gördüm. Kırış kırış elleri bebeğime beşik olmuştu sanki! Bu kısacık zamanda iki insan birbirini ne kadar da çok sevmişti! Yaşlı adam bebeğimi kollarında bir süre salladı ve sonra bana uzatarak şöyle söyledi:
“Bu bebeğe iyi bakın!”
Zar zor ir şekilde sadece; “Peki…” diyebildim. Sanki boğazımda bir yumru vardı. Bebeği hiç vermek istemiyordu sanki. Hasretini çektiği şeydi sanki benim minik oğlum; bana uzatırken acı çeker gibiydi yaşlı adam. Sonra bebeğime tekrar bakarak bana döndü ve:
“Allah razı olsun hanımefendi. Bayram hediyem oldu bu!” dedi.
Bebeğimi aldığım gibi hızla arabaya doğru koştum. Çok etkilenmiştim ve ağlıyordum. Eşim neden ağladığımı, neden bebeğime bu kadar sıkı sarıldığımı ve neden; “Allah’ım ne olur beni affet!” diye yalvardığımı merak ediyordu.
Bana bir hayat dersi olmuştu bu durum! Allah; bu günahsız, yargılama ya da aşağılama nedir bilmeyen, karşıdakinin yalnızca ruhunu gören minicik yavrumun masum hallerini göstermişti bana… Dış görünüşle insanları yargılayan, gözü bundan başka bir şey görmeyen ben; ne kadar da zavallıymışım meğer!