Andersen Masalları… Devedikeninin Başından Geçenler… Masalları en güzel masallar… Sizler için Edebiyat Çocuk ekibi olarak Andersen Masalları kitabında en çok beğenilen masallardan biri olan Devedikeninin Başından Geçenler masalını derledik…
Andersen Masalları-Devedikeninin Başından Geçenler
Devedikeni “Onları ben birleştirdim, çöpçatanlıklarını yapan benim,” diye bastı çığlığı. Ve o günden sonra dallarında beliren her yeni çiçeğe, bu mutlu olayı anlata anlata bitiremedi. “Beni muhakkak bahçeye diğer çiçeklerin yanına taşırlar, hakkım bu benim,” diyordu. “Belki de sessizce özel bir saksıya koyarlar, köklerim iyi bir gübreyle daha da kuvvetlenir. Duyduğuma göre bitkilere gösterilen en yüksek saygı buymuş.”
Kendisi için, şanların şereflerin yağmur gibi gökten ineceğine o derece emindi ki çiçeklerinin en çelimsizine varıncaya kadar, çini saksılara dikileceği ve pek yakında devedikeni çiçeğinin hayaline gelebilecek en yüksek mertebe olan, bir delikanlının yakasını süslemek mertebesine ulaşacağı beklentisine girmişti.
Bu büyük ümitler boşa çıktı. Saksının ne çinisi ne hiçbir yaka, devedikeni hesabına süslenmedi. Çiçekler havayı, ışığı içlerine çekmeye devam ettiler; gündüzleri güneş ışını emdiler, geceleri çiğ içtiler, açılıp geliştiler. Özsularını çalan bal ve eşek arılarından başka yanlarına uğrayan olmadı.
Hırsından köpüren devedikeni “Hırsızlar, haydutlar. Ah! Elimde olsa da dikenlerimle sizi delik deşik etsem! Gençlerin yakasını süslemek için yaratılan bu çiçeklerimin kokusunu ne hakla çalarsınız siz!” diye bağırıyordu.
Kendini istediği kadar paralasın, durumunda hiçbir değişiklik olmuyordu. Çiçekleri ister istemez, küçük başlarını eğmek zorunda idiler. Sararıp soluyorlar ama durmadan yenisi sürüyordu. Baba devedikeni, her yeni doğan çiçeğine, değişmez bir güvenle “Tam zamanında geldin,” diyordu. “Bundan daha vakitli gelmek olmazdı. Akşama sabaha, çitin öbür yanına geçeceğiz. Oraya ekileceğiz.”
Birkaç saf papatya, yakınlarda yetişen cılız bir ot bozuntusu, bu söylevleri duyup inandılar. Devedikenine karşı derin bir hayranlık duydukları halde diken, onlara hor bakıyordu.
Doğuştan hayli şüpheci olan eşek, devedikenlerinin bu kadar güvenle ilan ettikleri sonuçtan emin değildi. Bununla beraber ne olur ne olmaz diyerek bu sevgili devedikeni erişilmez yerlere taşınmadan önce onu yakalamak, midesine indirmek için yeni gayretler sarf etmeye başlamıştı. Yularına boşuna asıldı, çok kısa geldiğinden yine çiçeği koparamadı.
Yaz geçti, güz geldi. Ağaçların yaprakları döküldü. Çiçeklerin rengi esmerleşti, kokuları azaldı. Kuru sap toplayan bahçıvan çırağı, avaz avaza bir türkü tutturmuştu. Hayat akıntıya benzer. Bir aşağı, bir yukarı, akıp gider!
Küçük ormandaki körpe çamlar kurdelelerle, şekerlerle, ufak mumlarla süslenecekleri yılbaşı gününü düşünmeye başladılar.
Devedikeni bir aralık “Ne! Ben daha buralarda mıyım?” dedi. “Düğün olalı aylar geçti. Bu evliliği yapan benim oysaki. Var mıyım, yok muyum, kimsenin umurunda değil! Tekrar yeşermemi bekliyorlar herhalde. Ben, onurumu ayaklar altına alıp peşlerinden koşacak değilim ya. Hoş, istesem de kımıldayamam. En iyisi sabırla beklemektir.”
* * *