Deli Dumrul hikayesi oku, Dede Korkut Deli Dumrul Hikayesi isimli yazımıza hoş geldiniz. İşte sizler için Dede Korkut Hikayeleri Deli Dumrul hikayesi…
Bu yazıda ne okuyacaksınız?
Deli Dumrul hikayesi oku
Deli Dumrul Hikayesi
Oğuz’da Duha Koca Oğlu Deli Dumrul derlerdi, bir yiğit vardı. Susuz bir derenin üzerine bir köprü yaptırmıştı. Geçenden otuz akçe, geçmeyenden döve döve kırk akçe alırdı. Bunu neden böyle yapardı? Şunun için ki: “Benden deli, benden kuvvetli er var mı ki, karşıma çıksın da benimle cenge tutuşsun; benim ünüm, şanım, yiğitliğim, bütün Rum diyarını, Şam’ı tutsun; dost düşman, herkes bilip duysun,” derdi.
Bir gün köprünün yanı başına bir bölük oba gelip konmuştu. O obada bir yakışıklı güzel yiğit, Tanrı buyruğu ile öldü. Obadakiler, “oğul”, “kardeş” diye dövünüp yas tuttular.
Deli Dumrul at üstünde öteden beriye geldi:
“Bre ne dövünür, ne matem eylersiniz? Benim köprümün yanında, bu kavga nedir?” dedi.
Obadakiler:
“Han’ım, bir güzel yiğidimiz öldü, ona ağlarız,” dediler.
“Bre yiğidinizi kim öldürdü?”
“Tanrı’nın buyruğu geldi, al kanatlı Azrail yahşi yiğidin canını aldı.”
“Bre Azrail dediğiniz de kim oluyor ki, adamın canını alır? Bu ne cüret? Ey büyük Tanrı, birliğin, benzersizliğin, sonsuz gücün hakkı için al kanatlı Azrail’i şu gözlerime göster, Onunla hakkınca savaşayım, dövüşeyim, toy yiğidin canını kurtarayım. Bundan böyle bir daha güzel yiğitlerin canını alamasın…” dedi Deli Dumrul.
Evine geldi.
Ulu Tanrı’ya Deli Dumrul’un bu sözleri, hiç hoş gelmedi. Gazabını üzerine çekti. “Şu haddini, kendini bilmez kuluma bak, benim birliğimi bilmez, benim yeryüzü döşeğimde gezer, kudretimi anlamaz…” dedi. Azrail’e buyruk eyledi: “Ey Azrail! Varıp o delinin gözüne görün, karşısına dur, benzini sarart, canını hırlat, al!” dedi.
Deli Dumrul tam kırk yiğidi ile birlikte yiyip içip eğlenirken ansızın Azrail çıkageldi. Al kanatlı Azrail’i hiç kimse görmedi, duymadı, ama onu gören Deli Dumrul’un gözleri körleşti, dünya kendisine karardı. Tutan elleri tutmaz oldu.
Deli Dumrul, dedi:
“Bre sen ne heybetli kocasın!
Kapıcılar seni görmedi, çavuşlar seni duymadı.
Benim görür gözlerim görmez oldu,
Tutar ellerim benim tutmaz oldu,
Altın kadehim elimden yere düştü,
Ağzımın içi buz gibi oldu,
Kemiklerim toz gibi oldu.
Bre sakalcığı akça koca,
Ne heybetli ihtiyarmışsın söyle bana,
Kazam, belam dokunur sana.”
Deli Dumrul böyle deyince, Azrail gazaba geldi:
“Bre deli budala!
Gözlerimin çönge olduğunu ne beğenmezsin.
Gözü gökçe kızların, gelinlerin canlarını çok almışım.
Sakalımın ağardığını ne beğenmezsin?
Ak sakallı, kara sakallı yiğitlerin canını çok almışım.
Sakalımın ağarmasının sebebi budur.
Bre kendini bilmez! Hani övünürdün, ‘Al kanatlı Azrail elime geçse öldüreydim, güzel yiğidin canını ondan kurtaraydım,’ der dururdun. İşte budala, ahmak, canını almaya ben geldim, vermeye razı mısın; yoksa savaşmaya hazır mısın?” dedi.
Deli Dumrul:
“Bre al kanatlı Azrail sen misin?”
“Bildin, benim.”
“Bu güzel, toy bahadırların canını sen mi alırsın?”
“Bildin ey haddini bilmez, ben alırım.”
Deli Dumrul Hikayesi oku
Deli Dumrul, yanındakilere seslendi:
“Kapıcılar, kapıyı kapayın, bre Azrail, ben seni geniş yerde ararken, dar yerde elime iyi girdin. Şimdi ben senin canını alayım da can almak nasılmış hele gör, böylece, o güzel taze yiğidin canını kurtarayım,” dedi.
Kara kılıcını kınından sıyırıp eline aldı, ansızın al kanatlı Azrail’e hücum etti. Azrail, güvercin oldu, dar pencereden uçtu. Koca gövdeli Deli Dumrul, böbürlenip elini çırptı, keyfinden güldü. Dedi:
“Gözünüz gördü yiğitlerim, Azrail’i öyle yıldırdım ki, korkusundan geniş kapıları bırakıp daracık pencereden kaçıp gitti. Madem güvercin olup uçtu, benden kurtulduğunu sandı, ben onu doğanıma yakalatmadan durur muyum?”
Anında kalkıp atına atladı, doğanı elinde, Azrail’in ardına düştü. Birkaç güvercini yakaladı, öldürdü. Evine dönerken Azrail, atının karşısına çıktı, at ürktü. Bununla da kalmadı, o koca bedenli Deli Dumrul’u yerlere çaldı, kara başı döndü, kara kıllı göğsünün üzerine Azrail bastı. Az önce övünürdü, şimdileyin can korkusundan hırladı:
“Bre Azrail aman!
Tanrı’nın birliğine yoktur güman.
Ben seni böyle bilmezdim,
Uğru gibi can aldığını duymazdım.
Bizim gölgeli büyük dağlarımız vardır.
O dağlarda bağlarımız vardır.
O bağların kara salkımlı üzümü olur,
O üzümü sıkarlar al şarabı olur,
O şaraptan içenler sarhoş olur.
Şaraplıydım duymadım,
Ne söyledim, bilmedim,
Beylikten usanmadım,
Yiğitliğe doymadım.
Canımı alma, Azrail medet!”
Azrail:
“Bre budala, bana ne yalvarıyorsun. Ulu Tanrı’ya yalvar. Benim elimde ne var? Ben de bir emir kuluyum!” dedi.
Deli Dumrul:
“Yaa… Demek can veren, can alan, Ulu Tanrı mıdır?”
“Elbette…”
“Ya o takdirde söyle sen ne işe yararsın? Sen aramızdan çekil, ben ulu Tanrı ile haberleşeyim.”
Tanrı’ya şöyle yakardı Deli Dumrul:
“Yücelerden yücesin, Kimse bilmez, nicesin, ulu Tanrı!
Nice cahiller seni gökte arar, yerde ister,
Sen inananların gönlündesin,
Daim duran güçlü Tanrı.
Ölümsüz bağışlayıcı Tanrı.
Benim canımı alacaksan sen al,
Azrail almağa bırakma.”
Deli Dumrul’un bu sözleri, ulu Tanrı’yı memnun etti. Azrail’e seslendi:
“Madem ki ey Azrail, o budala, benim birliğimi bildi, nimetime şükretti, öyleyse, kendi canı yerine can bulsun, böylece öz canı azat olsun.”
Azrail:
“Bre Deli Dumrul, yüce Tanrı’nın buyruğu böyle oldu, ‘kendi canı yerine can bulsun; kendi canı da kurtulsun,’” dedi.
Deli Dumrul:
“Ben, nasıl can bulayım? Bir ak sakallı babam, bir ak perçemli anam var, ola ki ya anam ya babam canını vere, benim canımı bırak,” dedi.
Deli Dumrul, atını sürdü, babasının yanına geldi, elini öptü:
“Ak sakallı, gani, canım baba!
Bilir misin neler oldu?
Küfür söz söyledim,
Ulu Tanrı’ya hoş gelmedi.
Gök üzerinde ak kanatlı Azrail’e buyurdu.
Uçup geldi,
Benim akça göğsüme basıp kondu,
Hırıldatıp tatlı canımı almak istedi,
Baba, senden can dilerim, verir misin?
Yoksa, ‘Can oğul, Deli Dumrul,’ diye ağlar mısın?”
Babası dedi:
“Oğul, oğul, ey oğul,
Canımın parçası oğul,
Doğduğunda dokuz buğra kurban ettiğim aslan oğul!
Bacalığı altın, büyük evimin tutamağı oğul!
Güzel kızımın, gelinimin çiçeği oğul!
Karşıdaki kara dağlarım gerek ise
Söyle gelsin Azrail’e yayla olsun,
Soğuk soğuk pınarlarım gerek ise,
Ona içit olsun.
Tavla tavla şahbaz atlarım gerek ise,
Ona binit olsun,
Katar katar develerim gerek ise,
Ona yüklet olsun.
Ağılda akça koyunum gerek ise,
Kara mutfak altında onun şöleni olsun.
Altın, gümüş, pul gerek ise,
Ona harçlık olsun.
Dünya şirin, can tatlı,
Canıma kıyamam böyle bil.
Benden aziz, benden sevgili anandır,
Oğul ona var!”
Deli Dumrul, babasından umduğunu bulamayınca, atına binip doğruca ak perçemli anasına gitti ve dedi:
“Ana, bilir misin, neler oldu?
Gökyüzünden al kanatlı Azrail uçup geldi,
Benim akça göğsüme basıp kondu,
Hırıldatıp canımı almak istedi,
Babamdan can diledim ana, vermedi.
Şimdi senden can dilerim ana,
Canını bana verir misin?
Yoksa, “Oğul, Deli Dumrul,” der, ağlar mısın?”
Anası, karşılık verdi:
“Oğul, oğul, ey oğul!
Dokuz ay karnımda taşıdığım oğul!
On ay olunca dünya yüzüne getirdiğim oğul!
Dolama beşiklerde belediğim,
Bol bol ak sütümden emzirdiğim oğul!
Akça burçlu hisarlarda tutsak olaydın,
Altın, akçe gücüyle varıp seni kurtarırdım oğul.
Yaman yere varmışsın, varamam,
Dünya şirin, can tatlı, canıma kıyamam, böyle bil.”
Anası da canını vermedi.
Azrail, Deli Dumrul’un canını almaya geldi. Deli Dumrul:
“Bre Azrail aman!
Tanrı’nın birliğine yoktur güman!” dedi.
Azrail:
“Bre deli, daha ne diye aman dilersin? Ak sakallı babanın yanına vardın, can vermedi, ak perçemli ananın yanına vardın, can vermedi. Daha kim can verecek sana?”
“Biri daha var, gidip bulayım.”
“Kimdir o?”
“Helalim var, iki oğlancığım var, gidip onlarla görüşeyim olmazsa canımı al.”
Deli Dumrul, daha durmadı, atına atladı, helalinin yanına vardı:
“Bilir misin neler oldu?
Gökyüzünden al kanatlı Azrail uçup geldi,
Benim akça göğsüme basıp kondu,
Tatlı canımı almak istedi.
Babama can ver dedim, can vermedi,
Anama vardım, can vermedi,
Dünya şirin, can tatlı dediler.
Şimdi…
Yüksek yüksek kara dağlarım sana yaylak olsun,
Soğuk soğuk sularım, sana içit olsun,
Tavla tavla cins atlarım sana binit olsun.
Katar katar develerim sana yüklet olsun,
Ağıllarda akça koyunum sana şölen olsun.
Gözün kimi tutarsa, gönlün kimi severse,
Sen ona var, iki oğlancığı öksüz bırakma.”
Helali Deli Dumrul’a şu karşılıkta bulundu:
“Ne dersin, ne söylersin?
Göz açıp gördüğüm,
Gönül verip sevdiğim,
Koç yiğidim, şah yiğidim.
Karşı yatan kara dağları
Senden sonra ben neyleyeyim?
Yaylar olsam benim mezarım olsun.
Soğuk soğuk sularını,
İçer olsam benim kanım olsun.
Altın akçanı harcar olsam,
Benim kefenim olsun.
Tavla tavla cins atların,
Binecek olsam, benim tabutum olsun.
Senden sonra bir yiğidi,
Sevip varsam, ala yılan beni soksun.
Senin o namert anan, baban
Bir canda ne var ki kıyamamışlar?
Arş tanık olsun, kürsi tanık olsun,
Ulu Tanrı tanık olsun,
Benim canım, senin canına kurban olsun,” dedi.
Azrail, kadının canını almaya geldi. Ama ona kıyamadı.
Bu sırada Deli Dumrul Ulu Tanrı’ya yalvardı:
“Yücelerden yücesin!
Kimse bilmez nicesin!
Ulu Tanrı!
Çok cahiller seni gökte arar, yerde ister,
Oysa sen, inananların gönlündesin,
Her zaman var olan güçlü Tanrı,
Ölümsüz, bağışlayıcı Tanrı,
Ulu yollar üstüne imaretler yapayım senin için,
Aç görsem doyurayım senin için,
Yalıncak görsem donatayım senin için,
Alırsan ikimizin canını birlikte al,
Bağışlarsan, ikimizi birlikte bağışla,
Bağışlaması bol, ulu Tanrı.”
Deli Dumrul’un bu sözleri ulu Tanrı’ya ziyade hoş geldi. Azrail’e buyurdu: “Deli Dumrul’un atasının, anasının canını al, Deli Dumrul ile eşine yüz kırk yıl ömür verdim…” dedi.
Al kanatlı Azrail de Tanrı’nın buyruğunu yerine getirdi, Deli Dumrul’un hem ak perçemli anasının hem ak sakallı koca babasının canlarını aldı. Deli Dumrul hayat yoldaşı ile yüz kırk yıl daha yaş yaşadı.
Dedem Korkut geldi, boy boyladı, soy soyladı.
“Bu boy, Deli Dumrul’un olsun, benden sonra alp ozanlar söylesin, alnı açık erenler dinlesin.
Ulular ulusu Tanrı’ya yalvarıp yakarayım. Han’ım, karlı yüce dağların yıkılmasın, gölgelice ulu ağaçların kesilmesin, durmadan akan coşkun suların kurumasın. Her şeye gücü yeten büyük Tanrı, seni hainlere muhtaç duruma düşürmesin. Ak alınla, inançlı kalple dua ettik makbul olsun. Derleyip toplasın günahımızı, adı güzel kendi güzel Muhammed’e bağışlasın…”
Kaynak: Yediveren Çocuk
Deli Dumrul hikayesi oku yazımız dışında, Dede Korkut Hikayeleri örnekleri ve özellikleri hakkında daha detaylı yazı için tıklayınız.