Bamsı Beyrek, Bamsı Bey, Bamsı, Bamsı Beyrek kimdir? Dede Korkut hikayeleri Bamsı Beyrek Destanı… Sizler için Dede Korkut Hikayelerinin en çok merak edilen destanlarından Bamsı Beyrek’i derledik.
Bu yazıda ne okuyacaksınız?
Bamsı Beyrek
Bamsı Beyrek kimdir?
Bamsı Beyrek, Dede Korkut hikayelerinde geçen en önemli isimlerden birisidir. Hikayelerin çoğunda baş kahraman olarak yer alan Salur Kazan’ın en yakınındaki kişilerden birisi olarak resmedilmektedir.
Bamsı Beyrek, çeşitli kaynaklarda birbirinden farklı isimlerle yer almaktadır. Bunlardan bazıları şu şekildedir:
- Bamsı Bey
- Bey Böyrek
- Bay Bura
- Bey Birye
- Beğ Beyreg
- Bey Beyrek
- Bay Börek
- Bağ Böğrek
Oğuzlar’ın içerisinde meydana gelen iç savaşlardan bahsedildiği bazı hikayelerde, Bamsı Beyrek’in kaçırıldığı ve yaralandığı gibi bilgiler yer almaktadır.
İç Oğuz ve Dış Oğuz arasında anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır. Bamsı Beyrek, İç Oğuzlardan iken karısı Dış Oğuzlar’dandır. Dış Oğuz beyleri bir gün Bamsı Beyrek’i yanlarına çağırırlar. Ardından kendilerini desteklemesini isterler. Beyrek ise İç Oğuz’un başındaki Salur Kazan’ın en yakın dostudur ve ona ihanet etmez. Bunun üzerine Aruz Koca sinirlenir ve Beyrek’i yaralar. (Wikipedia)
Bamsı Beyrek Destanı
Kam Gan oğlu Bayındır Han, yerinden doğruldu. Ak otağını, boz toprağın üstüne dikti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin ayrı yerde ipek halıcığı döşenmişti. İç Oğuz, Dış Oğuz beyleri Han Bayındır’ın sohbetine katılmışlardı. Pay Püre Bey de Han Bayındır’ın sohbetine gelmişti.
Karagüne oğlu Kara Budak, Bayındır Han’ın karşısında ayakta durmuştu. Sağ yanında Kazan oğlu Uruz, sol yanında Yegenek Bey vardı. Pay Püre Bey, onlara bakarak hıçkıra hıçkıra ağladı.
Bayındır Han’ın güveyisi Salur Kazan,
“Pay Püre Bey, neden ağlıyorsun?” dedi.
Pay Püre Bey:
“Ben ağlamayayım da ya kim ağlasın. Oğuldan yana nasipsizim. Kardeşten yana kaderim yok. Allah, bana lanet etmiştir. Ya benim de bir oğlum olaydı da Bayındır Han’ın karşısında el pençe duraydı, hizmet sunaydı, ben de böylece gönenip sevineydim.”
Böyle deyince Oğuz’un erleri, erenleri, ak sakallıları ve uluları, hep birlikte ellerini Tanrı’ya kaldırıp:
“Allah sana bir oğul versin,” diye dua ettiler.
Pay Piçen Bey de:
“Oğuz’un erleri, erenleri, ağzı dualıları, bana da dua edin, Allah bana da bir kız evlat versin!” diye söyledi.
Bunun üzerine, orada bulunanlar, birlikte Tanrı’ya avuç açıp, Pay Piçen Bey’e bir kız çocuğu vermesini dilediler. Meğer bir diyeceği varmış. Dedi Pay Piçen Bey:
“İnşallah bir kızım olursa hepiniz şahit olsun, kızımı, Pay Püre Bey’in oğluna beşik kertme yavuklu yapacağım.”
Gün doğdu, gün battı, zaman döndü, devran geçti, Allah Teala, Pay Püre Bey’e bir oğul, Pay Piçen Bey’e bir kız verdi. Bütün Oğuz, buna sevinip şad oldular
Pay Püre Bey, tüccarlarına Rumeli’ne varıp, bol armağanlar alıp getirmelerini istedi. Bezirganlar da gece gündüz at tepip İstanbul’a geldiler. Çok güzel, göz kamaştıran armağanlar aldılar. Pay Püre’nin oğlu için deniz tayı boz aygır aldılar, bir ak kirişli sert yay aldılar, bir de altı kanatlı gürz aldılar, yol hazırlığını bitirip, Oğuz iline döndüler.
Gün doğdu, gün battı, Pay Püre’nin oğlu beş yaşına bastı, ardından on yaşına, daha sonra da on beş yaşına girdi. Çalımlı, şahin bakışlı, ziyade hünerli, güzel bir yiğit oldu.
Oğuz elinde âdete göre baş kesmeyen, kan dökmeyen, düşmana ders vermeyen kimseye ad konmazdı. Bu yüzden, Pay Püre’nin oğlu ata sıçrayıp bindi. Avlanmak için aştı gitti. Av avlarken, babasının tavlasına rast geldi, tavlacı başı ile konuştu.
Bu arada tüccarlar boş durmadı, Kara Derbent ağzını tuttular. Evnük Kalesi’nin kâfir gözcüleri, onları gördüler. Kale komutanına bildirdiler. Hemen beş yüz kâfir askeri gelip, Kara Derbent’i tutan bezirganların üstüne saldırdılar. Tüccarların büyüğü esir edildi, küçüğü yakalanmaktan kurtulup kaçtı, Oğuz’a geldi. Oğuz sınırında bir bey ile kırk yiğidin birlikte oturduklarını gördü. Hemen, imdat diledi. Şöyle dedi:
“Hey yahşi yiğit ve erler, Evnük Kalesi’nin beş yüz kâfir askeri bizi bastı. Çoğumuzu esir aldı. Ben sıvışıp kaçtım, işte buraya geldim. Medet ey yiğidim.”
Bu sözden sonra oğlan, elinden kadehini attı, “Beni seven yiğitler, benimle gelsin,” dedi. Tüccarın kılavuzluğunda Kara Derbent yerine doğru kartal atları üstünde uçtular. Düşman, ganimeti paylaşıyordu. Oğlan, kendini seven erleri ile kâfirin üstüne atıldı. Kâfirlere kılıç vurdu, baş kaldıranı öldürdü.
Bamsı Bey Destanı
Bezirganlar, bu yiğide:
“Bizi beş yüz düşmandan kurtardın, dile ne dilersen? Ne kadar mal istersin?” dediler.
Oğlan, deniz tayı boz aygırını, altı kanatlı topuzu, bir de ak kirişli yayı istedi. Fakat, tüccarlar vermek istemediler. Oğlan, niçin vermek istemediklerini sordu.
“Bu üçünü, beyimizin oğluna armağan olarak götürüyorduk. Onları alma, istersen geri kalan tüm malımızı al, bizi zor durumda bırakma!” dediler.
Oğlan:
“Beyiniz kim, oğlu kim?” diye sordu.
Bezirganlar:
“Pay Püre beyimiz, oğlu ise, bir yiğit…” diye karşılık verdiler. Meğer bu oğlanın Pay Püre’nin oğlu olduğunu bilemediler. Oğlan da bunlardan gönüllerini hoş etmeden almaktansa babasının yanında almayı yeğledi.
Atına binip öz yurduna vardı. Babası çok şad oldu.
Oğlunu sağ yanına aldı. Oğlan, tüccarlardan hiç söz etmedi.
Çok zaman geçmedi, tüccarlar geldiler. Beyi selamladılar. Sağ yanında oturanın düşman başı kesen, at üstünde şimşek gibi uçan koç yiğit olduğunu görünce, hemen eğilip hürmetle elini öptüler.
Bu el öpme işine çok kızdı Pay Püre:
“Bre aptal oğlu aptallar. Oğuz’da büyük dururken küçüğün, bir oğlanın elini öpmek nerede görülmüştür?” diye bağırdı.
Tüccarlar:
“Han’ım, bu kara yiğit senin oğlun mudur?” diye söylediler.
Han:
“Ne sandınız ya bre saflar?”
Bezirganlar dediler:
“Han’ım öyleyse, bize kızma, eğer bu kara yahşi yiğit olmasaydı, şimdi bizim bütün mallarımız ve belki canlarımız Gürcistan’da kalmış olacaktı.”
Pay Püre Han, gözleri ışıl ışıl, dedi:
“Size göre oğlum ad almaya hak kazanmış mıdır? Söyleyin bre bezirganlar bana.”
“Fazlası var eksiği yoktur Han’ımız,” dediler.
Pay Püre Bey, büyük bir ziyafet verdi.
Dedem Korkut geldi, oğlana ad koydu. Dedi:
“Ünümü anla, sözümü dinle Pay Püre Bey,
Allah Teala sana bir oğul vermiş, tutuversin.
Ak sancak kaldırınca, Müslümanlar arkası olsun,
Karşı yatan dağlardan aşar oysa,
Allah Teala, senin oğluna geçit versin.
Kanlı bulanık akan sulardan geçit versin.
Kalabalık kâfire girince,
Allah Teala senin oğluna yardım eylesin,
Sen, oğlunu Bamsam diye okşarsın,
Bunun adı boz aygırlı Bamsı Beyrek olsun,
Adını ben koydum ömrünü Allah versin.”
Oğuz uluları birlikte şükür edip dua eylediler. Bamsı Beyrek, atına bindi, askerle beraber ava çıktı.
Bamsı Beyrek, avlanırken, bir ala geyik sürüsü gördü. Ala geyik kaçtı, Bamsı kovaladı, ok atıp vurdu. O esnada bir şey gördü. Bu bir kızıl otağ idi. Merakla yanına vardı, gördü ki, bu beşik kertmesi Banu Çiçek değil mi?
Oğuz yiğidi, daha böyle haldeyken, Banu Çiçek bağırdı:
“Bre dadılarım, bu it oğlu it kim oluyor da bize erlik gösterisi yapıyor? Okladığı geyikten pay isteyin.”
Bir hatun vardı, Kısırca Yenge denirdi. Öne geldi, pay istedi.
Bey oğlu, hiç öfke etmedi. Sakindi.
“Bre hatun, bilesin ki ben avcı değilim, bey oğlu beyim. Alın hepsi sizin olsun. Ama bilmek isterim, bu kızıl otağ kimindir?” dedi.
O hatun cevapladı:
“Bre koç yiğidim, bu kızıl otağ, Pay Piçen Bey kızı Banu Çiçek vardır, işte onundur.”
Bundan sonra, bey oğlu, bir şey söylemedi, ama, kanı ısınmıştı, geri geri çıktı, atına binip gitti.
Ala geyiği ortaya getirip Banu Çiçek’in önüne koydular. Banu Çiçek dedi:
“Bre dadılar, deyin bana, bu nasıl bir yiğittir?”
Dediler:
“Yüzü örtülüdür.”
Hatun kız, “Babam bana, ben seni yüzü örtülü Beyreğe vermiştim, dedi. Bu güzel yiğit o olmasın. Çağırın hemen gelsin bana,” dedi.
Kızlar, Beyreğe haber saldılar.
Beyrek geldi.
Banu Çiçek:
“Kimsin sen bre yiğit, adın nedir? Neden geldin buralara?” diye sordu.
“Pay Püre oğlu Bamsı Beyrek dedikleri benim,” dedi bey oğlu. “Pay Piçen Bey’in bir kızı varmış. İşte onunla tanışmaya geldim.”
Banu Hatun, kendini gizledi:
“Ben,” dedi, “Banu Çiçek’in dadısıyım, gel seninle ava çıkalım, eğer atınla beni geçersen, Onu da geçersin, ok yarışı yapalım, eğer önce sen beni geçersen, onu da geçersin, hem seninle bir güreş tutalım yiğit, eğer beni yenersen onu da yenersin.”
Beyrek:
“Pekâlâ bre hatun, öyleyse durma, atına bin,” dedi.
Atlarına binip ava çıktılar. Yarıştılar. Ok attılar, Beyrek’in atı, kızın atını geçti, oku kızın okunu geçti. Kız, güreş tutalım, dedi. Bey oğlu atından indi. Kızla güreşe tutuştular. Fakat, kız pek güçlü çıktı. Beyrek yoruldu. Dedi içinden: “Ben şu hatuna yenilirsem insan yüzüne çıkamam, bütün Oğuzlar bunu başıma kakar.” Kendini toparladı. Kızın belinden tutup yere yıktı.
Kız:
“Bre koç yiğit, Banu Çiçek benim,” dedi.
Sarılıştılar. Beyrek, altın yüzüğünü kızın parmağına taktı, düğününü kutladı.
Vedalaşarak birbirlerinden ayrıldılar. Beyrek, baba yurduna geldi. Ak sakallı koca babası sordu.
“Söyle bana oğul, Oğuz’da neler gördün?”
Oğul:
“Kızı olan evlendirmiş, oğlu olan gelin almış,” dedi.
Kocalmış babası, dedi:
“Sen de mi evlenmek istersin oğul?”
“Elbette, bey baba,” dedi.
“Ay oğul, nasıl bir kız olsun istersin?”
“Sabah gün doğmadan kalkmış olmalı, düşmanı benden önce yakalamalı, atına benden önce binmeli, işte bana öyle bir kız alıver, ak sakallı baba!” dedi.